20 Ocak 2014 Pazartesi

KADIN ve ŞEHİR

   Kadınların erkekleştiği, erkeklerin kadınlaştığı bir toplumda yaşıyoruz. Belki sadece İstanbul için durumun böyle olduğunu düşünebilirsiniz ama genel itibariyle hemen her yerde durum böyle olsa da, megakentte  daha ön planda.


   Kadınlar güçlü, istikrarlı, ayaklarının üzerinde durabiliyor. Kendini tanıyor, ne istediğinden emin. Yaptıklarını, yapacaklarını biliyor. Geleceğini planlıyor. Güç gösterisi eskiden erkeklerin elinde olmuş olsa da, şu anda bu meşaleyi kadınlar taşıyor.

  Eskiden tek başına, dışarı çıkıp gezmek, bir yerde oturmak tuhaf karşılanırdı belki, bir kadın olarak. Ama şuanda öyle mi? Tek başına yemek yiyoruz, kahvemizi içip, kitap-gazetemizi okuyoruz. 
  Arkadaşlarla çıktığımız da ise; sanıldığı gibi dedikodu yapmıyoruz. Sizin tabirinizle olan dedikodu, bizim açımızdan sohbet oluyor. İlişkiler, erkekler, güncel olaylar, alışveriş.. Aklımıza gelen her türlü konuda görüşlerimizi sunuyor, fikir paylaşımı yapabiliyoruz. Mitolojiden, dinden bahsedebilir, siyasetle devam edebilir, müzikle-piyasayla konuyu sonlandırabiliriz.
Hem dedikodu kısmında; erkekler kadınların eline su dökemezler, değil mi?

   İş yerinde başarılıysak, mevkiimiz varsa, iyi para kazanıyorsak; çok daha güç gösterisinde bulunuyoruz. Bir ev ya da araba alabilir, kredimizi ödeyebilir, tatil planları yapabiliyoruz. Diyorum ya; bunun için bir erkeğe ihtiyaç duymuyoruz. Ailemiz tarafından ''ayakları yere basan, ne istediğini bilen, başarılı ve iyi insan olarak'' yetiştirildiysek; ne mutlu bizlere.
Öz güven, her şeyin başında geliyor.

   Günümüz kadınları cesur, hırslı, korkularının onu yenmesine izin vermeden idame ettiriyor hayatını. Toplum baskısına rağmen, yılmıyor, yıkılmıyor. Kadının gücünün, her yerde olduğunu biliyor ve yaşatıyor.
Yeri geliyor, hemcinsiyle sorun yaşıyor. Yeri geliyor, hemcinsi en büyük dostu oluveriyor. Bu karşılıklı duyulan sadakatin, güvenin göstergesi. Başarıları, samimiyetle kutlayabilmek için büyük bir irade lazımdır. Eğer kıskanılıyorsanız; bu sandığınız kadar basit değildir. Başarıyı, kariyeri, öz güveni paylaşmak; sizi olduğunuz gibi kabul edebilen dostluklar kurmak, göründüğü kadar kolay olmasa da. Uzun yıllar içinde oluşan eski dostlarınız da her daim yanınızdadır ve asla vazgeçilmezdir.

   Karşı cinsine karşı, kendini daha iyi ifade ediyor, ne istediğini, ne düşündüğünü, planlarını, hedeflerini söyleyebiliyor. Olduğu gibi kabullenen karşı taraf ise, onun  destekçisi oluyor, yol arkadaşı ile devam ediyor yola.
Ama korkuyorsa, kaçmak onun için en basiti oluyor. Çünkü akıllı ve güçlüyseniz; herkes yanınızda yer alamaz. 
Belli bir yaştan sonra, ilişkiler sizi korkutabiliyor. Çünkü karşınızdaki, sizin gibi değildir. Kendiniz gibi; inanıp, güvenemediğiniz an, yolunuza tek başına devam edersiniz. Ve siz de cinselliği; bir erkek gibi yaşama kararı alırsınız. Ta ki; çocuk özleminiz coşana kadar. O zaman çocuğunuzun babası olabileceğini düşündüğünüz kişiyle evlenir, bir çocuk sahibi olursunuz. Çünkü sevgili toplumumuz da; babasız çocuk sahibi olmak için, çok güçlü bir sinir sistemine sahip olmanızı gerektirebilir. Üç maymunu oynayabiliyorsanız sorun yok.
Bir kadın; çocuğuna hem anne-hem baba olabilir. Çocuğunuzun baba sevgisinden mahrum kalmasına vicdanınız elverirse.

   Biz tek başımıza ''KADIN-BAYAN-KIZ-ANNE'' her ne sıfatla olursak olalım, içimizde derin bir dünyaya sahibiz.  Dünyamızda yer almak isterseniz; tepe ya da dağ olmanıza gerek yok, aynı  yörünge de olmamıza da gerek yok. Dünyanın değerini bilmeniz yeterlidir. Küçük bir fırtınada kaçıp yenilecekseniz, hiç boşuna vakit kaybetmeyin. Bir damla yağmur da ıslanacaksanız, sağanak altında beklemenize gerek yok!

  Ve biz zayıf gibi görünsek de, güçlüyüz. 
Stiletto ayakkabılarımızın üzerinde durabilmek, bunun en iyi göstergesidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder