18 Mayıs 2012 Cuma

Huzur

Hayatın bazen üzerime geldiği anlardan birini yaşıyorum. Hiçbirşey yapmak gelmiyor içimden.
Kimseyle görüşmek istemiyorum, telefonum çalmasın, kimse arayıp sormasın. Uyumak istiyorum onu bile beceremiyorum.
''Alisveris kendine getirir bir bayanı'' derler ya! O bile şuan da cok anlamsız. Sadece vitrinlere bakıyorum, hepsi birbirinin kopyası zaten, içim sıkılıyor. Bir vitrinde mavisi, karşı vitrinde yeşili var.
Yok yok, alışveriş modumda yok.
Su mod olayını da çözemedim ya neyse.
Sanki elektronik eşyayız.
Uyku modunda değilim.
Alışveriş  modunda değilim.
Dedikodu yapcak modda hiç degilim.
Ooooo bu modlar bitmez.
Acilen kendine gelmelisin diyor icimden gelen ses.
Ona inanmazsam eğer; sözünü  dinlemezsem, biliyorum ki; yine başımı bir belaya sokup sonra üzüleceğim. ''Ne yapmamı istiyorsun?'', diye soruyorum.
Diyor ki; ''kendine gel''.
Eee kendimdeyim zaten.
Aşık olmalısın.
''Aşık olmak'' diye tekrar ediyorum kendi kendime.
Nasıl birşeydi?
Nerde bulunurdu?
''Dalga geçme benimle!'' diyor bana.
 Eee ama sende öyle bir söylüyorsunki!
Kahve iç de,başının ağırısı geçer gibi, oldu bu.
Aşk sadece, bir erkeğe olan duygu mudur?
Kendi cinsime henüz ilgi duymuyorum, diye düşünürken.
Sen kendine aşık olmalısın.
Kendini sevmelisin.
Kendini mutlu etmelisin.
Şu anda mutsuzluk modundayım, ne bir başkasını,ne de kendimi mutlu edememki!
Hadi ama kendini bırakma.
Sahile git, kayalıklara otur.
Yak bir sigara, bugün benden sana izin.
Denizin sesini dinle,
Masmavi gökyüzünü izle.
Hiçbirşey düşünme.
Boşluğa odaklan.
Kafanı boşalt, beynini dinlendir.
Huzura ulaş.
Söyledikleri mantıklı geliyor.İniyorum sahile.
Denizle gökyüzü birleşmiş sanki.
Uçsuz bucaksız.
Öyle berrak ki deniz.
Dalıp gidiyor gözlerim çok uzaklara.
Sanki sıkıntılar içinde kaybolan ben değilmişim gibi, düşünecek birşeyim kalmıyor.
Kafamdaki soru işaretleri, nedensiz gerginlik aklımın ucundan bile geçmiyor.
Martı sürülerinin havadaki dansını izlemek muhteşem.
Hele o öbek öbek bulutlar.
Onları birşeylere benzetmeye bayılıyorum.
Boğaza doğru ilerleyen kocaman kocaman gemiler.
Şuanda o geminin içinde olmak, denizin ortasında yaşamak isterdim.
Hani kimsesiz bir adaya düşersem yanıma alacağım şeyler ne olurdu değil de, o ıssız ada da kimse olmadan hayat nasıl geçerdi?
Sıkılır mıydım?
Kitap okurdum.
Güneşlenirdim. (İstediğim bronzluğa kavuşana kadar hemde )
Uyurdum istediğim kadar.
Avcılık hayatını öğrenirdim.
Ama nereye kadar her gün her gün aynı şeyleri yapmak!
Sıkılırdım ben, dinlenmede bir yere kadar sonuçta.
Küçük bir çocuk geliyor yanıma, para istiyor. O kadar dalmışımki; ne zaman geldiğini farketmemişim. Temiz yüzlü, ufak birşey.
-Kaç yaşındasın sen? diyorum
-5 yaşındayım diyor. Konuşmaya dermanı yok.
-Adını soruyorum.
Umut.
Ama sanki onun geleceğini,hayallerini,mutluluğunu,umutlarını çalmış birileri.
-Aç mısın?
-Gözlerini yere dikerek, evet diyor.
-Yiyecek birşey alıyorum, banka oturuyorum onunla birlikte.Gözlerinin içi nasıl güzel parlıyor.
Kimse istemez elbette onun yerinde olmayı, o da istemiyor ama yapmak zorunda. Küçücük parmakları, bedeni, bakışları canımı yakıyor. Benim gitmem lazım geç kaldım, diyor ve kayboluyor gözümün önünden.
Ve işte o zaman anlıyorum.
Sağlıklı oldugum icin, ailem yanımda olduğu için, işim olduğu, beni sevenlerim olduğu için, şanslı olduğumu düşünüyorum.
İç sesim beni yanıltmadı. Kendimle yüzleşmemi sağladı.
Beni buraya getirtmesinde bir sebep vardı.
İç sesinizi her zaman dinleyin.
Eğer birgün mutsuz modunuz da olursanız, küçük bir çocuga yardım edin.
İnanın herşeyi unutuyorsunuz.
Kendinizi ve hayatı sevin, aşık olun. En büyük mutluluk da, huzur da budur.

1 yorum:

  1. tebrikler kaleminize sağlık güzel bir yazı olmuş..

    YanıtlaSil